
Zaten uzun zamandır doğru dürüst gezemeyen ben, balıklama atladım teklife ama postamı da koydum: mangalsız olmaz cakabo. .
Pazar sabahı 9'da Carrefour'da buluştuk. Mangal teşkilatı düzeceğiz ya!Gel gelelim Carrefour 10'da açılıyormuş bugün! Hayaller suya düştü. . Carrefour'u kınıyoruz efenim ne tembel adamlar bunlar öğlen oldu kapalı dükkan, cık cık cık. . .

"Boşver cakabo biz de gider paşa paşa "kendin pişir kendine ye"cilere takılırız" deyip kendimizi avutarak Çekirge-Uludağ yolunda ufak bir kahvaltıyla yola başladık.

Esat'ta mangal olayına çok içerledi ama çaktırmıyor şimdilik.

Esat'ın kaskındaki hanım kızımız bizi motive etmeye çalışıyor.

Evet evet artık hazırız. . Haydi Abbas, vakit tamam...

Attık kendimizi yollara . . Kıvrıla kıvrıla Uludağ'a doğru yükseliyoruz.


Esat yemyeşil bir yere soktu bizi. . Meğer Uludağ'daki tek türbeymiş orası. . Dolubaba türbesi. . Bizde bizim babaları dinlendiriyoruz. .

Çimenlerde debeleniyorum biraz.

Ve yola devam...

İşte kader anı! Uludağ'a çıkıp kendin pişir kendin ye olayına mı girelim? Yoksa Soğukpınar'a uzanıp yaylalarda mı takılalım?

Bir süre diplomatik temaslarda bulunduk ve Soğukpınar yönüne gitmeye karar verdik. Tabii mangaldan da vazgeçmedik, Kent ormanını ne yapıp edip yolumuzun üstüne getireceğiz çare yok!
Çok da iyi yapmışız


Tabiat, yollar, hava durumu harika. . Virajların tadını çıkarıyoruz.

Acelemiz de yok. . Bol bol durup fotoğraf çekiyoruz. .


Gelecek vadeden genç endurocumuz Esat the Murdock'ın maşallahı var patika görmesin dalıyor hemen.

Esat kendinden geçti durduramıyorum, sanki Zongshen'i de Husabergleşmiş gibi . . Off - road'a devam.

Soğukpınar'a 3 km. kala harika bir yere geldik.


Esat her yerine çamsakızı bulaşacağından habersiz mutlu mutlu poz veriyor.

Kurnaz Esat kendine ormancılarla sosyalleşmiş süsü vererek ellerine bulaşan çamsakızını çaktırmadan ormancılara silerek temizliyor.

Biraz mola verip yola devam ediyoruz.


Ve Soğukpınar'dayız.


Yola devam..

Uludağ Zirve Tepe

Hava bir kapatıyor bir açıyor ama bizim keyfimiz yerinde, görmemezlikten geliyoruz.

Yol burda ikiye ayrılıyor. Sağa giden bir toprak yol var ve yine solda devam eden mütevezi bir asfalt yol var. Biz tabii sağdaki toprak yola göz koyuyoruz. . Fakat kaybolma ihtimaline karşı benzinimiz yeterli olmadığından tırsıyoruz ve Esat Jarndarma kapısına dayanarak mehmetçikten lojistik destek almaya çalışıyor.

Şansımız yüzümüze güldü bu kez. Sağdaki toprak yol 7 km. sonra Keles yoluna bağlanıyormuş. Diğer asfalt yol ise 21 km. dolaşarak yola iniyormuş. Tereddüt etmeden toprak yola dalıyoruz.
Toprak çekiyor bizi galiba

Az bir çamur gördük mutlu olduk.

Yine bir mola anı. . .Alçalmaya başladığımız güneşin yakmasından belli oluyor. .


Esat vişneye dalıyor. Ne kadar ayıp Robinson. . Utanmalısın kendinden. .

Orda harbiden bir okul var uzakta.

Uludağ eteklerinde sallanmaya devam.

Hava bozmaya başlıyor artık ufak ufak ama bizim keyfimiz yerinde.

Cakabo reklama giren hareketlerden kaçınalım lütfen.

Susamışım sanki.


Eyvah yol bitti. .

Biz gayet mutluyduk aslında ormanda?!?

Artık Keles-Bursa yolundayız. . Doğancı barajına doğru yine bol virajlı yollardan ilerliyoruz.

Mola vermek için doğru yer seçmişiz ama değil mi?


Doğancı barajındayız.



Solumuza barajı alarak Bursa'ya doğru yine bol virajlı yollardan ilerliyoruz. Hafiften arada sırada yağmur musallat oluyor.

Son 10-15 km. si bol yağış altında da olsa sağ salim Bursa'ya varıyoruz. Doğanın kucağında harika bir gün geçirdik. Sağol Cakabo, iyi ki tutturdun gidelim gidelim diye:)
