Ekürim Sercan ile birlikte bambaşka planlar peşindeyken kendimizi apar topar bir interrail macerası içinde bulduk. Çok da iyi oldu.
Buhranlı vize süreci ile serüvenimiz başladı. Zor da olsa Alman konsolosluğundan 1 aylık çok girişli schengen turist vizesi aldık. Sadece benden değil, annemden babamdan ve abimden bile onlarca belge götürmek zorunda kaldım. Çok kastırdılar. En sonunda "iyi hadi bu seferlik gidin madem" tavrıyla verdiler vizeyi.
Önce Germanwings'le İstanbul Sabiha Gökçen'den Dortmund'a uçtuk. Almanya'da iner inmez pasaport kontrolde Alman polisi zorluk çıkarttı, tırstık.(vizemizi reddetme hakkı varmış meğerse)Almanya'dan davetiniz var mı dedi. Yok, öğrenciyiz biz, hostelde kalacaz biz hacı dedik. .Hostel rezervasyonunuzu gösterin o zaman dedi. . O da yok dedik. .(süper zeki olduğumuz için vizeleri alınca direk iptal ettirmiştik dortmunddaki rezervasyonları). . Seyahat sigortanızı gösterin dedi. . O da yanımızda yok dedik(bu sıralar beni bir ter bastı öyle böyle değil). . gidiş-dönüş uçak biletinizi gösterin dedi. . Dedik o da yok. . .(internetten rezervasyon kodu yeterliydi bilet almadık)Ses tonundan Almanca "o yok bu yok ne var lan it" şeklinde bir şeyler mırıldandığını sanıyorum bu arada. Ne kadar para var yanınızda deyince -neyse ki- paranın çoğu yanımdaydı ve 900 euro yu gösterince tamam geçebilirsiniz dedi.(Tecrübeyle paranın her kapıyı açtığı ve muhatap olunan insanı anında kibarlaştırdığı bir kez daha sabitlenmiştir)
Az zamanda, az parayla büyük işler yapabilmek için seyahat boyunca süpermarketlere dadandık normal olarak.
Dortmund'a iner inmez Dortmund hbf tren garına ulaştık ve Danimarka-Copenhagen tren saatini öğrendik information office'den. Fakat döküman çıktısına baktık Copenhagen yerine Kobenhavn yazıyor, uykusuzluğun da etkisiyle panik yaptık. Sonra ben adamla tam kavga etmeye gittim "yanlış yer yazmışsın ibiş" diye fakat öğrendik ki Copenhagen'in yerel dilde karşılığı Kobenhavn'mış. Çaktırmadan söylene söylene geri döndüm.
Dortmund'dan Hamburg aktarmalı olarak trenle Danimarka-Kobenhavn'a geçiyoruz. Hamburg-Copenhagen arası güzergah harika. . En konforlu trende bu trendi bindiklerimiz içinde. İnterrail biletine ek olarak kişi başı 7,5 euro supplement(interrail jargonunda ek ücret) ödedik. İklimden dolayı çok yağış aldığından her yer yemyeşil, ormanlar, bitki örtüsü mükemmel. .
Bu arkadaş Jason, Amerikalıymış. Trende tanıştık, kız arkadaşıyla geziyormuş o da Avrupa'yı. Çok güzel resimler yaptı yol boyunca.
Uyurken bir gürültü oldu. Uyku sersemi kalktım baktım koca tren Copenhag'a 2 saat kala bir feribot'a bindi şaştık kaldık. Açık denizde feribot sefası yaptık. Feribotun süpermarketi duty free'den 2 kat daha ucuzdu, her türlü içki var, aklınızda bulunsun.
Bu arkadaş da Robbie. O da Amerikalı. Kobenhavn ile ilgili bir kitap okudu 10 saat süren yolculuk boyunca. .Biz de pusuya yatıp hazıra konmak için kitabı bitirmesini bekledik sinsi sinsi. Kitabı okuduktan sonra canlı rehber haline gelen Robbie'den Kobenhavn'la ilgili ne varsa öğrendik, sağ olsun çok yardımcı oldu.
Burası kaldığımız Hostel odası. Normalde fiyatı gecelik 23 euroydu fakat yanımızda çarşafımız olmadığı için 7, HI üyesi olmadığımız içinde 4 euro vermek zorunda kaldık çok pahalıya patladı. Ağzımız yandığı için bundan sonra gideceğimiz hostelleri www.hostelworld.com dan girip bulduk ve rezervasyon yaptırdık.
Doğasıyla, ateş tuğlasından yapılarıyla, havasıyla suyuyla Danimarka'yı çok beğendim.
Avrupa genel olarak açık hava motosiklet fuarı gibiydi.
Fakat aynı zamanda gördüğümüz en pahalı Avrupa ülkesi de Kobenhavn'dı.(Kopenhag yazmadım bak farkettin sen onu) Sadece bir kez McDonalds'ta 8 euroya bir menü yedik, bir kezde yiyebildiğin kadar pizza ye 10€ cuya denk geldik o kadar. Utandık ama çok yiyemedik. Cool takıldık. Diğer restaurantlar çok pahalıydı. Süpermarkete devam!
Tesadüfen 30 sene önce hippi olarak buraya gelen ve yerleşen Türk bir ayakkabıcıya denk geldik. Orada şu an 100 kadar Türk ailesi olduğunu söyledi. Ayakkabı satmaya çalıştı galiba bir de. Çay may içtik sonra ayrıldık oradan.
Danimarka tam bir bisiklet şehri. Dümdüz. Hiç yokuş görmedim. Şehir de oldukça ufak olduğundan, hava da serin olunca bütün şehri yürüyerek dolaştık hiç otobüs vs. kullanmadık.
Termometreye dikkat ederseniz 20 derecenin üstü yok.
Yine tren garlarındaki bir yemek sefamız.
Tahta ayakkabılardan da belli olduğu üzere artık Hollanda-Amsterdam'dayız. Kobenhavn'da 1 gece kaldıktan sonra uzun bir tren yolculuğuyla Amsterdam'a geldik. Şehrin güzel bir yerinde pek de konforlu olmayan Hostel Granada diye bir hostelde kaldık. Türk olduğumuzu öğrenince bize Abi! diye hitap etmeye başladı çalışanlar.
Amsterdam sokakları da Danimarka'daki gibi son derece düzenli ve temiz. Genel olarak ulaşım aracı bisiklet. Kobenhavn'dan daha kalabalık sokaklar, daha hareketli. Hava da ılıman.
Her yer müze dolu. Vaktimiz olmadığından, biraz da ilgisizlikten müzelere gidemedik Amsterdam'da. Bir tek açık hava müzesi Red Light District'i gezdik o da yol üstünde diye!!
Amsterdam'da onlarca kanal var ve bunlar şehri çok güzel gösteriyor.
Danimarkaya göre yeme içme daha ucuz Amsterdam'da. En favori yiyecekleri külahta yada kasede patates kızartması!(french frites)
Amsterdam'ın ünlü Dam meydanı.(Dam square)
Günün her saati farklı amatör gösteriler, şovlar izlemek mümkün.
Bu adamda kendini izleyicilere bağlattıktan sonra zincirlerinden kurtuldu. Biz de yedik. Bizim Sermet Erkin buna on basar. Bu arada insanlar inanılmaz rahatlar. Adam şovunu yaparken polise, gelene geçene laf atıyor, bazen küfrediyor bile ama herkes gülüp geçiyor. .Limitsiz hoşgörü!
Bu da bisiklet otoparkı!
Günübirlik kanal gezileri çok yaygın.
Trafik tamamen yayalar ve bisikletlere göre düzenlenmiş. Araç şoförleri inanılmaz saygılı.
Ünlü Red Light District'ten bir kare.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder